Comments are off for this post

Karma kimliğin getirdiği sorular (A G O S )

Karma kimliğin getirdiği sorular (A G O S ) 

Hrant Dink Vakfı’nın MalatyaHAYDer ve Boğaziçi
Üniversitesi Tarih Bölümü işbirliğiyle 3-5 Kasım
tarihlerinde düzenlendiği ‘Müslümanlaş(tırıl)mış
Ermeniler’ konferansının yankıları sürüyor. Geçen
hafta Ermeni Kilisesi’nin önde gelen üç ruhanisine ve
Ermenistan’dan iki uzmana çeşitli sorular yönelterek
hem Kilise’nin hem de Ermenistan kamuoyunun
konuya ilişkin yaklaşımını yansıtmıştık. Bu kez de
doğdukları şehirlere yürekten bağlı isimlerle Türkiye
Ermeni toplumunun ve ABD’den uzmanımızla
Diaspora’nın nabızını tutmak istedik.

 

Vartuhi Mısırlıyan (Vakıflı Köylüler Derneği Başkanı):
‘Hıristiyanlığı benimsemedikçe bu insanların
Ermenilikleri kabul görmeyecektir’

Bizler, yıllar öncesinden,
bu olgunun ve gerçekliğin
bilincindeydik.
Ancak bunun açıkça dile
getiriliyor olması yeni bir
durumdur. “Gerçeklerin
bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir özelliği vardır” kuralı bir kez daha
pratiğe geçiyor. Durum bundan ibarettir.
Böyle bir gerçekliğin kuşaklar sonra öğrenilmesi az buz şey değil, kolay
atlatılabilir bir sarsıntı da olmasa gerek; şükürler olsun ki bizler bu durumu,
böyle bir zorunluluğu yaşamış ataların torunları değiliz. Bundan dolayı
da kendimizi şanslı sayıyoruz tabii.
Bu konuda Türkiye Ermeni toplumunun genelinden tamamen farklı
düşündüğümüzü söylemek çok doğru olmaz. Kuşaklar sonra Ermeni kimliğini
öğrenmiş ve benimsemiş bu insanlar, bir fedakârlık daha yapıp, Hıristiyanlığı
da benimsemek
ve bir kez daha din
değiştirmek durumunda
kaldılar. Aksi takdirde Ermenilikleri
kabul görmemeye
devam edecektir.
Bizim de yandaşı olduğumuz ortak kanı budur.
Bu, birkaç yıl öncesine kadar, Türkiye Ermeni toplumunda genel olarak
bilinmekle birlikte fazla dillendirilmeyen ve kuşkuyla karşılanan bir konuydu.
Günümüzde ise böyle bir olgunun varlığı neredeyse herkes tarafından
kabul ediliyor. Ancak bu kez de Ermeni olduğunu söyleyen ve fakat
Müslüman kalmakta da ısrarlı olan bu insanları anlamakta bir hayli zorlanılıyor.
Bu da pekala anlaşılabilir bir durum. Çünkü yerleşik ortak kanıya
göre Ermeni, Ermeni diline ve kültürüne vakıf, Hıristiyan dinine mensup
kişidir

 

Şahin Arslan (Sivaslı Ermeniler ve Dostları Derneği Başkan Yardımcısı):
‘Müslümanlaş(tırıl)mış Ermenilerle nasıl temas kurulacağı
Ermeni toplumunda çokça tartışılacak’

Bu konferansın en büyük katkısı 1915’te yaşanan acıların
bugüne dek yok sayılan bir boyutunu gündeme taşıması
oldu. Konferansın özellikle Ermeni toplumu içinde
yeni bir süreç başlatacağını düşünüyorum. Ermeni toplumu,
1915’in acılarını gelecek kuşakları koruma kaygısıyla
susarak içine gömdü. Müslümanlaştırılmış Ermeniler
sorunu ise Ermeni toplumunun hem çok yakınında
hem de uzağında bir sorun olarak yaşana geldi. Çok yakındı
çünkü Anadolu’da Müslümanlaşmış bireyleri olmayan
bir sülale hemen hemen yok gibiydi. Ancak toplum
bu sorunla arasına hep bir mesafe koydu. Bu mesafe
bir tür korunma refleksi olarak da okunabilir. Müslümanlaşmış
akrabalarla kurulan ilişkilerin belli sınırlar içinde
tutulması tercih edilen bir davranış biçimi olarak benimsendi.
Bu konferans, Ermeni toplumunun soruna yaklaşımı
üzerindeki perdeyi de kaldıracak. Henüz kendi sorunlarını
çözemeyen bir toplum, kendisinden farklı ve karmaşık
özellikler taşıyan, sayıca hayli fazla olan bu toplulukla nasıl
bir temas kuracak? Bu soruyu önümüzdeki günlerde
çokça konuşup tartışacağız.
Ermeni olarak var olmak zordu. Ancak bu konferans
gösterdi ki, Müslümanlaştırılmış bir Ermeni olarak yaşamanın
yarattığı benlik yarılmaları, aidiyet duygusundaki
zedelenmelerden çok daha zormuş. Bu konferanstan
sonra kimsenin bu sorunu yok sayma gibi bir rahatlığı kalmadı.
Kendi içimizde ötekileştirdiğimiz parçalarımızla bütünleşmenin
yollarını bulmak zorundayız

 

edvin minasian

Kimlikle bağ Ermeni halkının toplu değer ve davalarına karşı taahütle mümkün görüşü hakim’ By Edvin Minassian (Los Angeles ArmenBar Derneği Başkanı):

Müslümanlaştırılmış Ermeniler
Konferansı beklendiği üzere Diyaspora
açısından çok önemli ve düşündürücü
bir etkinlik oldu. İlk tepkiler,
konunun soykırımın tescil ve ispatına
olan katkısı çerçevesinde olumlu
olsa da, Hıristiyan olmayan bir şahıs
Ermeni olabilir mi sorgusuyla
başbaşa kalındığında çelişkiler su yüzüne
çıkıyor.
Soykırım, katliam ve zorunlu sürgünlerin
küllerinden doğan Diyaspora
milliyetçiliği bu çok zor olan soruyla
ilk kez Hrant Dink aracılığıyla
2006 sonlarında doğru karşı karşıya
kaldı.
Ondan sonra üstüne çok fazla konuşulmayan
bu mevzu; son konferans
sayesinde zirveye oturdu. Yakın zamana
kadar geçeri olan ve bugün bile
tamamen ortadan kalkmamış olan;
Katolik veya Protestan mezheplerine
geçmiş olanlara tavanpokh (dönme) diyip,
şüpheli gözlerle bakan muhafazakâr
kesim; Müslüman Ermeni kavramını
bir varoluş tehdidi olarak görebiliyor.
Tartışmadaki temel ayrılık; Ermenilik
ile Hristiyanlığın tarih, kültür ve
yaşanmış faciaların katkısıyla bütünleşmiş
olduğunu savunanlar ile; “Biz
Hıristiyan olmadan önce de vardık ve
bir millettik, o yüzden Hristiyan olmak
Ermeni olmak için şart değildir”
diyen kesim arasında. Bugün din ve
millet bir bütündür doktrininin Ermeni
davasına zarar vereceğini ve ayrıma,
kıyıma uğramış bu mağdur
milletin adalet arayışına darbe vuracağını
düşünen geniş bir kesim var.
Üstelik kendilerini dünyanın her yerine
savurmuş müthiş bir insanlık suçunun
kurbanı olmuş bu insanlardan
“Ben kendimi Ermeni olarak tanımlamak
istiyorum” diyenleri, kimin
kabul etmeme gibi bir hak ve yetkisi
olabilir ki? Toplumsal kabul açısından
kimlikle bağın tekrar Hıristiyanlığa
dönmek için kısa bir sürede vaftiz olmamak
üzerinden değil; daha derin ve
gerçek manada kültürün, lisanın öğrenimi
ve en önemlisi Ermeni halkının
toplu değer ve davalarına karşı verilecek
taahütle oluşabileceği düşüncesi
mevcut. Mesela bu insanlar Suriye’deki
Ermenilerin karşı karşıya oldukları
felaket ile ilgileniyorlar mı? Ellerinden
gelen yardımı yapmayı düşünüyorlar
mı veya Ermenistan’ın
varlığı, egemenliği onlar için büyük
önem ifade ediyor mu? Şimdi bu sorular
sorulmakta ve cevapları büyük
anlam ifade etmekte.

Besse Kabak:
‘Müslümanlaştırılmış Ermeniler Konferansı
bizi biraz daha insan olmaya davet etti’

Konferans vesilesiyle sözlü
tarih alanında yaptığım
bir görüşmeyi anımsadım.
Görüştüğüm kişi annesinin
hikâyesini şöyle paylaşmıştı:
“Annem de tüm kafileyle
birlikte çırılçıplak soyularak
kılıçtan geçirilmiş ancak
başına aldığı darbeye rağmen
hâlâ hayatta kalmış. Annemin
yaşamakta olduğunu
gördüklerinde aldıkları kayayı
kafasına fırlatmışlar,
ancak kaya annemin omuzuna
denk gelmiş. Kafasına
aldığı kılıç darbesine, atılan
kayaya rağmen hâlâ ölmediğini
görünce, içlerinden biri
“Bırak elleme. Allah onun
yaşamasını istiyor” diyerek
engel olmuş.
Sürünerek geldiği en yakın
köyün sakinleri annemin
yaralarını iyileştirerek
ona sahip çıkmış, birkaç
yıl sonra da evlendirmişler.
Bu evlilikten bir oğlu olmuş.
Soykırımdan kurtulan
Ermeniler geride kalan akrabalarını
bulmak için yavaş
yavaş köylerine dönmeye
başlayınca annem de kocasının
ailesinden izin istemiş.
Kocasının ailesi de “Kendi
milletine dönebilirsin, ancak
çocuğu beraberinde götüremezsin.
Onu burada
bırakman gerek” demişler.
Annem üvey kardeşimi orada
bırakarak Ermenilerin
yanına gelmiş. Zaman içerisinde
babamla evlenerek
dört çocuğa daha sahip oldu
ancak, yaşadığı o günlerin
bedeninde bıraktığı
izleri ömrünün sonuna kadar
taşımak zorunda kaldı.
Ruhunda oluşan yaraları
ise sanırım bizler de dahil
olmak üzere hiç kimse tam
olarak bilemedi…”
Rehinenin daha fazla zarar
görmemek adına rehin
alan kişiyle duygusal anlamda
bağ kurması olarak
tanımlanan Stockholm
Sendromuyla kıyaslandığında
1915’de insanlar kat
be kat daha ağır travmalar
yaşamak zorunda kaldılar.
Yaralarını ömrünün sonuna
kadar bedeninde taşıyan,
kendi ailesini katleden kişiyle
evlenmek, din değiştirmek
zorunda kalan insanlar
için Türkiye’de bu
konferansa kadar hiç bir çaba
gösterilmediğini düşünecek
olursak “Müslümanlaştırılmış
Ermeniler
Konferansı”nın önemi daha
iyi anlaşılır.
Konuşmak biz insanları
diğer canlılardan ayıran en
önemli özelliklerden biriyse,
Müslümanlaştırılmış Ermeniler
Konferansı bizi biraz
daha insan olmaya, sorunları
konuşarak çözmeye
davet etti. Dilerim konferans
aynı zamanda en ağır
travmaları yaşayan bu insanlar
hakkında araştırma
yapılmasına vesile olur.

Comments are closed.